4 Mart 2008 Salı

İNSANI KİTABA ÇAĞIRMAK

İNSANI KİTABA ÇAĞIRMAK
Yazar : Nihat DAĞLI
Yayınevi : Kaynak
Baskı : İstanbul / 1996 / 146 shf.

KİTAP YÜZLÜ GELECEK
"Genelde dünya, özelde bizim coğrafya, bir değişim ve gelişimin sancısını çekiyor. İçinde bulunduğumuz sıkıntılar, yaşadığımız problemler, insanları bir arayışa götürüyor."
Yabancılaşma ve kültürsüzleşme insan merkezli bir uyanışla aşılacaktır.
O halde ifa edilmesi gerekli hizmetlerin başında yeni bir insanın inşası gelmektedir. Yeni insan kendi gerçeğine, özüne, yaratılışına kapalı olmayan insandır. Kalp-kafa birlikteliği içerisinde fıtratına uyanan insandır. Bu insan, bilginin yanında yer alır, kitabın sıcaklığına koşar, medeniyetinin ışığında şahsiyetini oluşturur.
Ülkemizin dünya ölçeğinde söz alabilmesi bu yeni insanla mümkün olacaktır.
Kitaba uzak toplum fikirsiz toplumdur. Fikirsiz toplum ise toplum değildir, sadece yığındır.
Biz böyle bir toplum olamayız. "Okumuyorsak ihanet içindeyiz demektir. Kendimiz boşlukta bocalarken, başkalarına nasıl itminan üfleyebiliriz ve menfi akımlardan nesilleri nasıl kurtarabiliriz. Halbuki bu bizim hayatımızın gayesi ve ilk vazifemizdir. Öyleyse, İslam'ın ilk emri"oku" herkesten evvel, icabete en muhtaç bizleriz..."(M. Fethullah Gülen)

İNSANI KİTABA ÇAĞIRMAK
Yazarımız kitaba karşı apayrı bir yakınlık duyuyor. Kitaptan bahsederken hep hasret ve hicran terennüm ediyor. Onun ecdadımız nezdindeki yeri ile, bugünkü konumunu sorguluyor. ona göre "Kitap tarihi-mizin ve medeniyetimizin her sahifesinde, ışıltısını gördüğümüz bir değer"'di. Bugün ise"yüz bulamayan aşıkları oynuyor."
"Kitabın yeşerttiği güzelliği" bugüne taşıyamamanın sebebi ise "tarihin kırılmaya uğradığı dönemin yükselen değerleri laiklik ve modernitenin kitabi bir medeniyet inşa eden İslam'ı düşmüş gören yaklaşımlarında aranmalıdır. Bunun sonucu"bilmeyen bilmediği için de düşünemeyen; bu sebeple düşünmenin getireceği müsbet neticelerden uzak bir toplum modeli ortaya çıktı."
Bu şartlarda yetişen insanlar kendilerini yarınlara taşıyamayacak hale geldiler.
Artık kitap ve yazar hiç ilgi görmezken, kütüphaneler ağ bağlamışken, stadlar dolup taşıyor. Ancak; bu insan modeli toplumunu bir adım bile ileriye taşıyamıyor.
Bundan kurtulmanın çaresi ise insanın kitaba dönüşünün sağlanmasında saklıdır. Fakat bu çıkılması çok bir zirve. Çünkü yükselen değerler yelpazesinde kitabın yeri yok. Toplum basit, kof, içi boş davranış biçimlerinin etkisinde. Güzelin terk edildiği, eksilerin yükseldiği bir devirde insanı kendi olmaya, kitabın aydınlattığı pozitif yelpazeye çağırmak misyonun en mübecceli ve unutulmazıdır.
Kitabın bizi çağırdığı iklim "yabancı olmadığımız, ancak yabancılaş-tırıldığımız" bir iklimdir.
Kitaba olan bu çağrıyla, babalarımızın kucağında ilk duyduğumuz kitabi sesin ışıltısını yüklenmiş kültür coğrafyasının içine girmiş olacağız."
Bir zaman sonra kitap artık hayatı şekillendirecek ve çocuklar onun rahle-i tedrisinde yetişecek.
Yazarımız okuyucuları, insanlara kitabın kurtarıcı soluğunu oluşturmaya çalışan hizmetlere katılmaya, o kurtarıcı ipe tutunmaya ve onu başkalarına da ulaştırmaya çağırıyor.

KİTABIN ÇAĞRISI
"İnsanın sevdası kitaptır. Kitabi olmayan bir hayat ve kitap eksenli bir hayata sahip olmayan insan, toprağa düşmemiş tohum gibidir. O da kendi halinde çürümeye mahkum olur."
Kitapların ikliminden uzaklaşan dünya, ifrit düşüncelerin kucağında cehennemi bir çizgide yol alır. Tıpkı bugünkü dünya gibi."
Kitap, pak bir iklimin çağrısıyla insanların kapısını çalar. İnsanların ellerinden tutup onları huzur ülkesine kanatlandırır.
İslam Medeniyeti "Kitabi bir medeniyettir." İlhamını ve manasını "Kitap"tan alır. Buna birkaç misal:
Halife 2. El Hakem'in kütüphanesindeki kitap sayısı altıyüzbin sırala-rındayken o tarihten dörtyüz sene sonra 5. Charles, Fransız krallık kütüphanesinde dokuzyüzden fazla eser toplayamamıştır. (İsmail Hami Danişment, İslam Medeniyeti, İst. 1982, S.16)
"X. yy.'da İbn-i Abbas gibi hükümdarların kütüphanelerindeki kitaplar Avrupa'da bütün kütüphanelerde bulunanların toplamından daha fazla idi. Camilerin ekserisinin kütüphanesi olduğu gibi, bazı şehirlerde umumi kütüphaneler de vardı. Mesela Moğollar, Bağdadı zaptettikleri zaman şehirde otuzaltı kütüphane bulunuyordu."(Will Durant, İslam Medeniyeti, İst. S. 89)
Günümüzde bu medeniyetten uzaklaşılmasının sebebi ise milletimizin, milletleri sinsi sinsi yiyip bitiren, "Geçmişe kuru övgüler gönderip, fakat geçmişin kendisine yüklediği mesuliyete sırt dönme"(Ahmet Turan Alkan) hastalığına yakalanmış olmasıdır.
Bugünkü dünyanın huzursuzluklarını aşması insanların "Ebed Eksenli" kitabın çağrısıyla diyalog kurmasına bağlı.
Kitabın dünyasından yayılan berrak ses insanların gönüllerine ulamalı ki, insanlar kitap la el ele tutuşup insanlık burcuna çıkabilsinler.
Gelin insanlar kitabın çağrısına evet deyin. Kitapla aranızdaki engelleri kaldırın. Göreceksiniz onun sıcaklığı sizi de saracak.
Kitapların dünyasında dolaşmaya, onlarla yakınlık kurmaya başladığınız zaman onun ışıkları hayatınızı aydınlatacaktır.
"Kitabın çağrısı yankılanacaktır vaktin bağrında. Kitabın rahlesinde sabırla oturmuş çocuk olacaktır vakit. Böylelikle vakit insanı harcamayacak, kesip biçmeyecek, doktorun elindeki neşter olacak ve ebediyeti devşirecektir."

ZELZELE-İ VİCDAN
Zamanda cereyan eden hadiseler birer dil olup bin bir manayı dillendirirler. Zamanı değerlendirmek ve aşmak onun dilini çözmeye bağlı.
İçindeki şiiri ve şairi kaybedenler hadiselerin dilini çözemezler. Rehberi kuru bir akıl olanların kolu kanadı kırıktır. Çünkü kalb ve vicdan ile irtibat kurmuş salim bir dimağın ve yüksek bir ruhun basiret ufkuyla, zamana ve hadiselere yenilmekten kurt ulunabilir.
Şair bu çizginin kahramanıdır. Toplum için hassas bir alıcı ve uyarıcıdır. Onun hassas donanımı hadiseleri önceden hisseder.
Müsbet-menfi herşey vicdanlarında ses bulur. Bu nedenle Rıza Tevfik şiiri "zelzele-i vicdan" diye tanımlar. Yazarımız ise "ürperme çizgisindeki kalp ve vicdanlara ait terennümlerin müşahhaslaşması" şeklinde yorumlar. Şairi de "müşahhaslaştıran şahıs" olarak görüyor.
Şair kendini kelimelere boşaltır. Şiir olan cümleler şairlerini yüklenip sefere çıkarlar. Vicdanlardaki ve kalplerdeki zelzele ve ürperiş milletlerin bünyesine sıçrayarak hastalıklara yenik düşmüş, milletleri ayağa kaldırırlar.
"Şair felakete uğrayan milletini ayağa kaldırmak için başını yükselten, toplum minberine çıkan kahramandır. Umutlandırandır, muştular saçandır.(Sezai Karakoç)
Bu sebeple şairi olmayan milletler hastalıkları önceden hissetmezler.
Şiire ve şaire sahip bir coğrafyayız. Bu da O'nun lütfu ve ihsanı, O'nun meşietiyle yaşıyoruz. Çünkü bu topraklar az bedire atlatmadı. Fakat; vicdan ve kalplerini Allah'a mülk yapan yüksek ruhların himmet ve duaları birer fiili duaya inkilab ediyor ve bunun neticesinde bereket ve rahmet devam edebiliyor.
YAZAR VE HAYATIN ZARURETLERİ
Yazar hayatın zaruretlerinin,yani derd-i maişetin yazarın hayatı üzerindeki etkilerin ve onun kabiliyetlerini körelttiğini Tarık Buğra'dan bir anekdotla anlatıyor.
Ancak herşeye rağmen yazarın yılmaması gerektiğinden bahisle Cemil Meriç'in, Bediüzzaman Hazretlerinin çektiği çileleri bazı misallerle aktarıyor. Devamında yazarın tek vefalı dostu kitaplara sığınmanın, onların sıcaklığında ısınmanın ve onları karşı sevdanın devam etmesini tek yol olarak ifade ediyor.

YAŞAMAK BU DEĞİL
Yazar bu başlık altında Sait Faik Abasıyanık'ın yaşamı tarifinden yola çıkarak yaşamının sadece dünyaya ait olan, bedeni bir hayat yaşamak olmadığını anlatıyor.
Yine bu tür bir hayat anlayışını modernizmin bir sonucu olarak görüyor. Onları batıcı bir anlayışın, kendi özünden uzaklaşmışlığın cenderesinde kalarak bu hayata mecburen yaşamak zorunda olduklarını anlatıyor.

Hiç yorum yok: